Sanatın sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda toplumsal hafızayı diri tutan bir direniş alanı olduğuna inanan Ordu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü mezunu sanatçı Duygu Akyol, bu inancını somutlaştıran çok özel bir esere imza attı. Trabzon'da yaptığı ve Mattia Ahmet Minguzzi ile Eren Bülbül'ün anısına adadığı tablo, hem bir saygı duruşu hem de sanatın unutturmayan, iz bırakan gücünün bir temsili olarak dikkat çekiyor.
Sanat yolculuğunu "hayatı anlamlandırma ve duyguları görünür kılma arayışı" olarak tanımlayan Duygu Akyol, kurucusu olduğu Duygu Sanat Atölyesi'nde çocukların ve gençlerin sadece teknik becerilerini değil, aynı zamanda yaratıcılıklarını ve özgüvenlerini geliştirmeyi hedefliyor. Akyol, sanatın bireydeki estetik duyarlılığı geliştirmenin çok ötesine geçtiğini, çocuklar ve gençler için bir ifade özgürlüğü alanı sunduğunu vurguluyor. "Sanat, yalnızca öğretilen bir beceri değil; yaşanan her duygunun, her hikâyenin görünür hale gelmesini sağlayan bir dil," diyerek sanat anlayışını özetliyor.
Mattia Ahmet Minguzzi ve Eren Bülbül'e ithafen hazırladığı tabloya gelince... Bu eser, Duygu Akyol'un iç dünyasında taşıdığı derin bir duygunun dışavurumu. Genç yaşlarında hayattan koparılan iki fidanın yarım kalan öykülerine fırçasıyla dokunmak isteyen sanatçı, eseriyle aynı zamanda bir vicdan çağrısı da yapıyor. Akyol, bu tabloyu sıradan bir anma çalışması olarak değil, bir tür sessiz ağıt, görsel bir hafıza taşıyıcısı olarak tanımlıyor.
"Onlar, hayatlarının daha başındayken, gencecik yaşta aramızdan koparıldılar. Henüz tamamlanmamış hayallerin, yarım kalmış bir çocukluğun sessizliğiyle ayrıldılar bizden. Ben de bu sessizliğe, fırçamla bir ses vermek istedim. Bu eser, sadece onların hatırasını yaşatmak değil, aynı zamanda toplum olarak hissettiğimiz derin acıyı sanat aracılığıyla geleceğe aktarma çabamdır," ifadelerini kullandı Duygu Akyol.
Trabzon'da tamamlanan bu anlamlı tablo, izleyiciye yalnızca görsel bir deneyim sunmuyor; aynı zamanda onları düşünmeye, hissetmeye ve hatırlamaya davet ediyor. Sanatçının ifadesiyle bu eser, kaybın hüznünü taşırken aynı zamanda sanatın "unutmayan" ve "unutturmayan" yönünü somutlaştırıyor. Toplumun ortak hafızasında yer eden bu iki ismi resmetmek, onların gençliklerinin en saf hâlini kalıcı bir anlatıya dönüştürmek, Duygu Akyol'un sanatla verdiği içten ve sessiz bir söz gibi.
Duygu Sanat Atölyesi'nde yetişen genç sanatçılara da ilham olan bu eser, sanatın yalnızca bireysel bir ifade alanı değil, aynı zamanda toplumsal belleği diri tutan güçlü bir araç olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
//ARAS TV//