ABD ve İsrail ne yapacak
Suriye'de Esad’ın düşmesini yorumlamak için ilk önce ve doğal olarak onun zamanlamasına bakmak gerekir. ABDmedyasında da sıklıkla üzerinde durulduğu gibi Suriye konusu uzun zamandır büyük devletler tarafından dondurulmuştu. ABD seçimlerini Trump kazanınca koşulların değişeceğini anlayan terör örgütleri koalisyonu ve arkasındaki güçler Biden henüz gitmemişken düğmeye bastılar. Böylece ABD’nin yeni yönetiminin Ortadoğu’yu şekillendirme planlarına görünüşte önemli bir güçlük çıkardılar. Seçilmiş Başkan Trump Esad’ın devrilmesinin artık kaçınılmaz olduğunu anlayınca dünkü sosyal medya mesajında “ABD karışmasın” demişti ama bu durumun onun için bir sürpriz olduğu belli.
Suriye’deki sürpriz saldırının tam da ABD ve Arap devletlerinin son dönemde Esad yönetimini yeniden meşrulaştırma sürecine girerken başlaması bir ipucu. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır birkaç gün önce Suriye’nin radikal unsurların eline geçmesinden duydukları kaygıyı ABD’ye iletmişler (Axios haber sitesi).Tabii her zamanki gibi bir ayrık otu olan Katar hariç Arap cephesi durumdan pek memnun görünmüyor. Esad’a karşı savaşan HTŞ yandaş örgütlere Arap desteği oradan geliyordu. İşte o Katar’ın şeyhi geçtiğimiz hafta İngiltere’nin davetlisiydi ve ona Kral Charles tarafından yapılan Arapça bir konuşmayla “evinizdesiniz” denildi.
ABD YUMUŞAMA BAŞLATMIŞTI
Oysa Esad rejimiyle normalleşmeyi yıllar boyu reddeden Başkan Joe Biden'ın uzatmaları oynayan yönetimi neredeyse 2 yıldır yumuşama başlatmıştı. 2023'te Türkiye'nin güneyi ve Suriye'nin kuzeyinde meydana gelen yıkıcı depremlerin ardından bölgesel normalleşme çabaları hızlandıkça bu durum daha da belirgin bir hal aldı.
Bu çerçevede Arap Birliği Esad'ı yeniden kabul etmeye hazırlanırken Beyaz Saray ABD medyasına yaptığı açıklamada bu önemli adıma odaklanan Amman'daki Konferansın kendilerini “cesaretlendirdiğini” söylemişti. Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf, ilişkilerin yeniden kurulması karşılığında Esad'dan, Captagon uyuşturucu ticaretini engelleme sözü gibi bir taviz alınması gerektiğini savunmuştu. Washington'un Şam politikasına yön veren Kongre’deki Suriye grubunun Cumhuriyetçi eş başkanı French Hill, verdiği demeçte, “Biden-Harris yönetiminin, Suriye'ye herhangi bir koşul olmaksızın Arap Birliği'ne geri dönme izni veren normalleşmeyi desteklediğini” belirtmişti.
İSRAİL ESAD’IN DÜŞMESİNİ İSTEDİ
Ancak durumu değiştiren İsrail’in Gazze savaşı ve Hizbullah’a karşı açtığı Lübnan cephesi oldu. Son bir yıldır İran’ın Suriye’de varlığı sürekli arttı ve İsrail’e karşı savaşanlara yardımı Esad’ın desteğiyle geçekleştirdi. ABD ve İsrail İran’dan uzaklaşması için Esad’a baskı yaptılar ancak anlaşılan Esad bu baskılara boyun eğmedi. Trump’ın dünkü mesajında “o bizim dostumuz değil” sözleriyle kast ettiği bu durum olabilir.
ABD'nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ortakları İsrail’in eninde sonunda Esad’ın devrilmesini sağlayacağını bildikleri için Suriye'nin İran'a bağımlılığını azaltmak, sınırlarından uyuşturucu akışını engellemek ve mültecilerin geri dönüşü için güvenli koşullar yaratmak umuduyla uzun süredir Şam’ı sıkıştırıyorlardı. Ancak bu girişimler Esad'dan çok az anlamlı taviz koparabildi. Üstelik Esad son ana kadar istifa etmeyerek ve hiçbir uzlaşmaya yanaşmayarak bir anlamda HTŞ ve ortaklarına yardımcı oldu.
Son aylarda İsrail’in Suriye’de bulunan İran güçlerini ve Şii milisleri sürekli bombaladığı görülüyordu. O kadar ki İsrail uçakları rahatça ülke üzerinde uçuyorlar ve istedikleri hedefi hatta bir kentin içindeki evleri bile tek tek seçerek vurabiliyorlardı. Suriye’de Rusya’nın yerleştirdiği hava savunma sistemi tepki göstermiyordu. Rusya’nın İsrail ve ABD ile olan bazı angajmanları nedeniyle geride durduğu izleniyordu.
İsrail Hava Kuvvetleri’nin saldırıları bu şekilde siyasal İslamcı güçlerin askeri harekatına zemin hazırlarken belli bir aşamadan sonra İran’ın da Rusya gibi kendisini geri çektiği görülüyordu. Dün New York Times tarafından verilen bir habere göre HTŞ operasyonu başladığında İran Suriye’ye asker ve silah nakletmeye çalışmış ancak İsrail’in tehditleri sonucu bundan vazgeçmişti. İsrail İran hükümetine bir mesaj göndererek uçaklarını Suriye hava sahasında görürse derhal düşüreceğini bildirmişti. Bu da Esad’ın sonunu getirmişti.
CNN İnt. muhabiri ve Axios yazarı David Barak’a göre başlangıçta Hamas’a ve Hizbullah’a verdiği destek nedeniyle Esad’ın darbe yemesinden mutlu olan İsrail için sürpriz Suriye ordusunun savunma hatlarının 24 saat içinde beklenenden daha hızlı çökmesi olmuş. ABD'li yetkililer “Suriye askeri güçleri gerçekten savaşmıyor” derlerken bugünkü sonucu kuşkusuz rahatlıkla kestirebiliyorlardı.
Axios’a göre İsrail son günlerde ABD'ye Suriye'deki gelişmeler hakkında ve ülke içinde dramatik bir değişim potansiyeli konusunda endişelerini dile getirmişler. Perşembe akşamı yapılan İsrail genişletilmiş güvenlik toplantısı bu konuya ayrılmış. ABD'li yetkili, Esad’ın düşmesi için elinden geleni yapan İsrail'in Washington'a bir yandan da Suriye'nin radikal İslamcı unsurlar tarafından ele geçirilmesi konusundaki kaygılarını ilettiğini belirtiyor.
Esad'ın yenilgisinin İran için de stratejik bir yenilgi olduğu doğru, ama isyancıların saldırısına katılan değişik radikal İslamcı güçler göz önüne alındığında bu durum İsrail için de önemli güvenlik sorunları yaratabilir. Suriye toprakları içinde siyasal İslamcı bir devlete ABD’nin, İsrail’in ve dahası Arap dünyasının izin vereceğini sanmak saflık olur. Buna karşı müdahalenin ne zaman gerçekleşeceği ise cephedeki duruma bağlıdır. Kısacası son dönemde dünyayı kan ve ateşe bulayan ve tarihe çok kötü geçecek ABD’nin Demokrat yönetimi Trump’ın kucağına bir dinamit bırakıyor.
Son HTŞ saldırısı karşısında ise Biden yönetiminin tepkisi görünüşte sessiz kalmak oldu. Ancak bu onun Suriye’ye şekil verme çabalarını gizleyemedi. ABD'den yapılan resmi açıklamalar “gerilimin azaltılması” ve ülkede nihai seçimlerin yapılması için Birleşmiş Milletler destekli yol haritasına geri dönülmesinden ibaretti. Bu arada ABD’nin açık ve resmi güçleri ise Suriye Demokratik Güçleri adı altındaki YPG ile birlikte hem saldırı bölgesinde hem de Doğu’da operasyonlar yaptılar ve Doğu’da Deyrizor kentini ele geçirerek Esad’a karadan gelecek yardımı kapattılar. ABD’nin açık ve ilan edilmiş proxy güçleri HTŞ ile açıkça omuz omuza değildiler ama sürekli eşgüdüm içinde oldular.
TRUMP EKİBİ ESAD’I DEĞİŞTİREMEDİ
İngiliz medyasının ve o kanallardan etkilenen dünya İslamcı kamuoyunun daha çok propaganda kokan tahminlerine göre Trump sık sık “kum ve ölüm ülkesi” olarak aşağıladığı Suriye'ye fazla ilgi göstermeyecek. Bu durumdan HTŞ terör örgütü ve destekçisi ülkeler kazançlı çıkacaklar. Gerçek acaba öyle mi?
Odatv’de 2 hafta önce yayınlanan yazımda Trump’ın 2017 yılında Esad ile gizlice görüşen ve ABD askerlerinin Suriye'den çekilmesini isteyen eski Hawaii kongre üyesi Tulsi Gabbard'ı ulusal istihbarat direktörü olarak atadığına dikkat çekmiştim.
Trump'ın kendisi de Esad ile doğrudan temas kurmak istiyordu. Eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton anılarında, ilk döneminde Trump'ın kayıp Amerikalı gazeteci Austin Tice hakkında Esad ile konuşmak için “sürekli bir arzu” duyduğunu yazmıştı.
Trump yönetimi Suriye ile çeşitli arka kanalları denedi ve 2020'nin sonlarında iki ABD'li yetkiliyi Şam'a göndererek tutuklu Amerikalılarla ilgili nadir görüşmeler yaptı. Bu yetkililerden biri olan Kash Patel, Trump'ın FBI başkanlığına seçtiği isim.
Bunlardan çok daha önemlisi Trump’ın dünürü Massad Boulos’u Ortadoğu danışmanı yapması. Massad Boulos Trump’ın kızı Tiffany’nin kayınpederi Lübnanlı Marunî Hristiyan bir iş insanı. Trump’ın seçim kampanyasında ABD Arapları arasında yoğun bir çalışma yapan Boulos’un Arap dünyasında çevresi geniş. Kendisi Lübnan siyasetinde Süleyman Faranje’nin partisinde. Hizbullah ve Başar Esad ile yakın dost. Tabii dünürün Suudiler, BAE ve Mısır’la da arasının çok iyi olması dikkat çekiyor. Bu alanda Trump’ın kızı İvanka ile evli damat Jared Kushner’le birlikte çalışacak kuşkusuz. Boulos, seçimlerden sonra Filistin’in gerçek lideri Mahmut Abbas’la görüşerek onun Trump’a telefon etmesini kutlamasını sağlamış. Suriye konusunda Boulos’un çok önemli bir etkisi olacağı sanılıyor. Bu arada Boulos’un Trump’a Paris’te Notre-Dame Katedrali açılış töreninde de eşlik etmesi dikkat çekti.
SURİYE NASIL BİR ÜLKE OLACAK?
Perde arkasında neler döndüğünü bilmiyoruz ama Trump’ın kurduğu bu ekip Suriye’de ABD, İsrail, Suudi ve BAE çıkarlarına uygun bir yönetim oluşması için çalışmaya çoktan başlamıştır. Sırası geldiğinde, HTŞ’nin de son kullanma tarihi ilan edilip görevine son verilecektir. Onu manipüle eden İngiltere, Katar ve diğerleri için bu hiç de zor değildir. Hele HTŞ’nin tek başına olmayıp çok çeşitli terörist gruplarla birlikte bulunduğu düşünüldüğünde. Bölgeyi iyi bilen gazeteci Jenan Moussa Güney’de Şam yakınlarında bulunan Suriye Ulusal Ordusu’nun Ürdün’le bağlantılı ve ABD’ye yakın olduğunu bildiriyor ve ayrıca HTŞ ve etrafındaki güçler arasındaki çelişkilere de dikkat çekiyor.
Trump'ın Dışişleri Bakanı olarak seçtiği Marco Rubio ya da alternatif bir isim olan Ron DeSantis ve Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak seçtiği Mike Waltz gibi şahinler de Başkan'ı etkileyeceklerdir. Her ikisi de siyasal İslam’a karşı çatışmacı bir yaklaşımı savunuyorlar ve muhtemelen Suriye üzerindeki doğrudan kontrolü destekleyecek ve ABD askerlerinin varlığını sürdürmeyi gerekli olarak gösterecekler.
Suriye’de İslamcıların egemen olacağı ve bölgede ayakta kalabilecekleri fikri aslında bir hayaldir. Obama zamanında başarılamayan bu uçuk projenin İsrail’e son derece yakın olan Trump ve kadrosu döneminde mümkün olduğunu sanmak bedeli ağır olacak bir yanlıştır. HTŞ’nin kısa zamanda elde ettiği büyük kazanımlara bakmayın. IŞİD aynı başarıyı gösterdiğinde, bu ani gelişme Esad’ın “madem o kadar istiyorsunuz, alın işte muhalefet bu” şeklindeki bir tavrı olarak yorumlanmıştı. Şimdi Esad aynı tavrı kendini yok ederek gösterdi. Bu arada İslamcı grupların etkisi altındaki ve bölünmüş bir Suriye’nin en çok rahatsız edeceği ülkenin ise maalesef Türkiye olacağı belli. Buna sevinmek için insanı aklını peynir ekmekle yemiş olması gerek.