Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın "Cumhurbaşkanı'na alenen hakaret" suçundan 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın ilk duruşması 29 Nisan Salı günü yapıldı.
Davaya konu konuşmalarının siyasi partilerin genel başkanlarının yaptığı konuşmalar olduğunu belirten Özdağ, sözlerinin hakaret içermediğini savundu. Özdağ, söz konusu konuşmaları Antalya'da yaptığını ancak soruşturmanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatıldığını, 21 Ocak'ta Ankara'da gözaltına alındığını ifade etti.
"AK PARTİ GENEL BAŞKANI'NI ELEŞTİRDİĞİM İÇİN GÖZALTINA ALINDIM"
Çok sayıda polisle adliyeye getirildiğini söyleyen Özdağ, Kayseri'deki olayları kışkırttığı iddiasıyla tutuklama talebiyle hakimliğe sevk edildiğini ve tutuklandığını anlattı. Özdağ, "Cumhurbaşkanı'na hakaret" suçunun ağır bir suç olduğunu ve kolay dava açılmaması gerektiğini savunarak, AK Parti Genel Başkanı'nı eleştirdiği için gözaltına alındığını öne sürdü.
Özdağ, savunmasında şunları kaydetti:
"AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ile yaşadığımız tartışmanın konusu tarihtir, Türk tarihi ve Türkiye'nin bugünüdür. Ben, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaret etmedim. Ben, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın izlediği politikaların Türk milletinin inancı, tarihi ve kültürünü yıprattığını ifade ettim. Yaptığım bu tespit, düşünce hürriyeti kapsamında ifade edilmiş bir siyasi eleştiridir. Erdoğan anılan politikalarını eleştirdiğim dönemde 'Cumhurbaşkanı' değil 'Başbakan'dır. Diğer bir ifade ile söz konusu eleştiriler teknik olarak Cumhurbaşkanı'nın değil Başbakan'ın politikalarına yöneliktir."
BERAATİNİ TALEP ETTİ
Özdağ, söylemlerinin, siyasi eleştiri sınırlarını aşmadığı gerekçesiyle beraatini talep etti. Duruşmada, Özdağ'ın ardından avukatlarının savunması alınırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatları da beyanda bulundu. Özdağ'ın avukatları savunmalarında, Özdağ hakkında beraat kararı verilmesini istedi. Davaya katılma talebinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatları, Özdağ'ın cezalandırılmasını talep etti.
10 EYLÜL'E ERTELENDİ
Ara kararını açıklayan mahkeme, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatlarının davaya katılma talebini kabul etti. Dava dosyasının mütalaasını hazırlaması için cumhuriyet savcısına gönderilmesine karar veren mahkeme, duruşmayı 10 Eylül'e erteledi.
İDDİANAMEDEN
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Özdağ hakkında, 19 Ocak'ta partisinin il başkanları istişare toplantısında müşteki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik kullandığı sözlerden dolayı resen soruşturma başlatıldığı belirtiliyor.
Özdağ'ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik toplantıda kullandığı ifadelerin Cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığını zedeleyici söz ve beyanlar olduğu, "Cumhurbaşkanına alenen hakaret" suçunu işlediğine dair hakkında kamu davası açılması için gereken yeterli şüphenin bulunduğu vurgulanıyor.
İddianamede Özdağ hakkında "Cumhurbaşkanına alenen hakaret" suçundan 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası isteniyor.
Özdağ hakkında ayrıca, Türk Ceza Kanunu 53. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, 'sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten yoksun bırakılır." maddesinin uygulanması da talep ediliyor.
SARAÇHANE DURUŞMALARI DA SONBAHARA ERTELENDİ
"Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşe silahsız olarak katılmak ve ihtara rağmen dağılmamak" suçlamasıyla toplam 96 sanığın yer aldığı üç davanın duruşması, İstanbul 14., 50. ve 74. Asliye Ceza mahkemelerinde 27 Nisan Pazar günü yapılan mahkemeler 15 Eylül, 10 Ekim ve 17 Ekim tarihlerine ertelendi.
Duruşmada söz alan avukatlardan Aslı Kazan, "Benim müvekkilim tramvay durağında kafasına vurularak gözaltına alındı. Yanındaki iki arkadaşı, 'bırakın lütfen' dediklerinde polis sinkaflı küfürler savuruyor. Biz bu kişileri tanık olarak dinleyin dedik ama hiçbir şey dikkate alınmadı. Normalde leyhe aleyhe delil toplanması lazım. Müvekkilim eyleme dahi katılmamış, kaldı ki katılsa da suç değil. Dağılmamakta ısrar etmek bir tarafa kaçan çocuklar bunlar" dedi.
"KİM YAKTI, KİM ATTI BELLİ DEĞİL"
Avukat Onur Cingil de savunmasında "Bu dosyadakiler aslında oradan gelip geçenler. Anayasa 34. maddesine göre izinsiz eylemden söz edemeyiz. Vali, kendisi geçtiğimiz günlerde Saraçhane'deki toplantıya müsaade edildiğini söyledi. Meşale yakıldı bir şeyler atıldı, kim yaktı, kim attı belli değil. Tıbbi maske olduğu söyleniyor. Gaz atmayın maske takmayalım. Tıbbi maske olduğu yazılıyor zaten, yüz kapatma yok" diye konuştu.
33 tutuksuz sanığın yargılandığı 50. Asliye Ceza Mahkemesi, savunması alınan sanıkların adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına, 26 Mart 2025 tarihli yakalama tutanağında imzası olan üç polisin tanık olarak dinlenilmesi için görev yaptıkları emniyete müzekkere yazılmasına ve İstanbul Valiliği'ne de müzekkere yazılarak yasaklama kararının hangi vasıtalarla ilan edildiği konusunda mahkemeye bilgi verilmesinin istenilmesine karar verdi. Dosyada yer alan kamera görüntülerine ilişkin CD'nin bilirkişiye gönderilerek görüntülerin detaylı analiz edilmesini isteyen mahkeme, polisin alanda bulunan kişilere dağılmaları yönünde ihtarda bulunup bulunmadığını ve dağılmaları için zor kullanıp kullanılmadığının da analiz edilmesinin istenilmesine karar vererek duruşmayı 17 Ekim'e erteledi.
"ELİMDE MAKİNEM, BOYNUMDA BASIN KARTIM VARDI"
Aralarında gazeteciler Ömer Akgün, Nisa Sude Demirel ve Elif Bayburt'un da bulunduğu 30 sanıklı ikinci Saraçhane davasında da gençler ve gazeteciler, "Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşe silahsız olarak katılmak ve ihtara rağmen dağılmamak" suçlamasıyla yargılandı.14. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında söz alan gazeteci Elif Bayburt, "Ben gazeteciyim. Etkin Haber Ajansı muhabiriyim. Gençlerin haklı ve meşru eylemlerini tarihsel sorumluluk olarak takip ettim. Elimde fotoğraf makinem ve boynumda basın kartım vardı" dedi.
İki kişi hakkında yurt dışına çıkış yasağı ve her hafta cuma günü imza atma şeklinde adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına, kamera görüntülerinin incelenerek tespit yapılması için dosyanın bilirkişiye gönderilmesine de karar veren mahkeme, iddianameye konu eylemlere ilişkin tüm kamera görüntülerinin temin edilerek gönderilmesi için ilgili birime müzekkere yazılmasını da isteyerek duruşmayı 10 Ekim'e erteledi.
Saraçhane eylemlerine katıldıkları iddiasıyla haklarında dava açılan 36 gencin ilk duruşması ise 74. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşma sanık savunmaları ve avukatların beyanlarının ardından 15 Eylül tarihine ertelendi.
TÜRKİYE’DE CEZA DAVALARININ UZUN SÜRMESİ
Ceza davalarında yargılamanın başladığı süre suç isnadının yapıldığı anda yani "ilgilinin suç işlediğine dair resmi bir iddianın olması ile" işlemeye başlıyor. Dolayısıyla yargılama faaliyeti zaman zaman dosya hakimin önüne gelmeden henüz suçun soruşturulmaya başladığı tarihte, gözaltına alınma ya da tutuklanma tarihinde veya suçlamaya ilişkin resmi bildirimin yapıldığı tarihte başlıyor. Diğer bir ifade ile ilgilinin suç işlediği şüphesi altında bulunduğunun resmen bildirilmesi ile cezai tahkikatının dışarıya doğru ilk adımının atılmasıyla yargılama süresi başlamış oluyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargılamanın “makul süre” dahilinde sonuçlandırılıp sonuçlandırılmadığını incelerken, her dava için genel geçer bir kural olan mutlak bir süre öngörülemiyor.
Ancak, özellikle siyasi davaların uzun sürmesi Türkiye'de hukuk noktasındaki eksikliği gözler önüne sererken. Bunun dışında hakimlerin iş yükü, hakim sayısının yeterli olmaması, hakimlerin eğitimlerinin yeterli olmaması, bilirkişi incelemelerinin çok uzun sürmesi, tebligatta yaşanan sorunlar ve gecikmeler, resmi makamların mahkeme müzekkerelerine zamanında yanıt vermemesi, mahkemeler arası yetki-görev uyuşmazlıkları gibi hususlar yer alıyor. Bu hususlar AİHM tarafından yargılamanın uzamasında haklı gerekçe olarak kabul edilmemekte.
Davanın niteliği ve karmaşıklığı, yargılama makamlarının tutumu, başvurucunun tutumu da duruşmaların uzun süreli ertelenmesinde rol oynayan etkenler arasında.