Toplumsal Barış ve Siyasi Sorumluluk
Sahte Kanaat Önderleri ve Sessiz Siyaset:
Son günlerde Türkiye’nin siyasi ve toplumsal gündemini meşgul eden Erzurum’daki olaylar, yerel düzeyde başlayan bir tartışmanın ulusal çapta dikkat çekmesine neden oldu. Özellikle, bir hafta önce Erzurum’da kanaat önderi olarak bilinen bir şahsın, Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) hedef alarak camileri kerhaneye çevirdiği yönündeki çirkin ve asılsız ithamları, hem siyasette hem de toplum vicdanında derin bir yara açtı. Bu şahsın aynı zamanda Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nin imkanlarından sınırsız şekilde faydalandığı iddiaları, meselenin yalnızca bir siyasi söylem tartışması olmadığını, devlet imkanlarının nasıl suistimal edildiğine dair ciddi soru işaretleri barındırdığını gösteriyor.
Kanaat önderi olarak tanımlanan bu şahıs, aslında toplumun kutuplaşmasını artıran, gerçek dışı söylemleriyle dini ve milli hassasiyetleri suistimal eden bir figür olarak dikkat çekiyor. Türkiye gibi çok sesli bir demokraside kanaat önderlerinin görevi, halkı aydınlatmak ve toplumsal barışı desteklemek olmalıdır. Ancak bu kişinin söylemleri, tam aksine, dini değerleri siyasete alet eden bir nefret dili oluşturuyor.
Bu söylemin özellikle Erzurum gibi milli mücadele tarihimizin en önemli şehirlerinden birinde dile getirilmesi, toplumsal hafızayı ve tarihsel birliği de tehdit eder nitelikte. Erzurum, Kurtuluş Savaşı’nın mihenk taşlarından biri olmuş, Erzurum Kongresi ile milli mücadelenin yol haritasını belirlemiştir. Böylesi bir şehirde bu tür çirkin ifadeler, milli değerlere de açık bir saldırı anlamı taşır.
Özgür Özel'in Sessizliği: Siyasi Bir Strateji mi?
Bu olayların hemen ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Erzurum’da gerçekleştirdiği halk buluşması, ne yazık ki beklenen etkiyi yaratamadı. Halktan katılımın düşük olduğu bu toplantı, hem partinin bölgedeki zayıf örgütlenmesini hem de Özel’in bu tür provokasyonlara karşı daha güçlü bir duruş sergileyememesini ortaya koydu. Atatürk ve milli mücadeleye vurgu yapan konuşması, içeriğinde doğruluk taşısa da, somut bir eleştiri veya yanıt getirmemesi nedeniyle etkisiz kaldı.
Özgür Özel’in, camileri kerhaneye çevirdiği iftirasını atan bu şahsa karşı açık ve net bir tepki göstermemesi, siyasi bir strateji olarak yorumlanabilir. Ancak bu strateji, sahte kanaat önderlerinin toplumu zehirleyen söylemleriyle mücadele etmeyi ikinci plana itmek anlamına gelir ki, bu durum CHP’nin kamuoyu nezdinde güven kaybetmesine yol açabilir. Toplum, bu tür provokasyonlara karşı cesur bir duruş sergileyen liderler görmek istemektedir.
Bu olay, yerel yönetimlerin ve siyasetçilerin, toplum üzerinde etkisi olan figürleri nasıl desteklediğine dair ciddi bir problem olduğunu gösteriyor. İddialara göre, bu şahsın her türlü ihtiyacının Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanması, kamusal kaynakların belirli bir ideolojik grubun çıkarları doğrultusunda nasıl harcandığını gözler önüne seriyor. Halkın vergileriyle finanse edilen belediye hizmetlerinin, toplumun tamamı yerine ayrımcı bir şekilde kullanılması, adalet ve eşitlik ilkelerine aykırıdır.
Toplumsal Barış ve Siyasi Sorumluluk
Erzurum’daki bu olay, Türkiye’nin içinde bulunduğu kutuplaşma ikliminin en somut örneklerinden biridir. Sahte kanaat önderlerinin toplumun dini ve milli değerlerini istismar ederek nefret söylemi yayması, yalnızca ahlaki bir sorun değil, aynı zamanda sosyal bir tehdit oluşturur. Bu tür figürlere karşı sessiz kalmak ise, yalnızca bu tehditi büyütür.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bu olayda sergilediği pasif tutum, siyasi liderlerin yalnızca geçmişe referans yaparak değil, güncel sorunlara doğrudan müdahale ederek topluma liderlik etmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştır. Toplum, sadece söz değil, eylem beklemektedir.
Sonuç olarak, Erzurum’da yaşanan bu olay, kanaat önderliği kavramının nasıl istismar edildiğini, siyasetin toplumsal sorumluluğu göz ardı edemeyeceğini ve halkın daha dürüst bir siyaset beklentisini ortaya koymaktadır. Sessizlik, sahtekarlığın zeminini genişletir; cesur adımlar ise toplumsal barışı yeniden inşa eder.
YAŞAR ARAS