SİYASETİN ÇÜRÜYEN DİLİ :KÜFÜR AHLAK VE DEĞER EREZYONU

SİYASETİN ÇÜRÜYEN DİLİ :KÜFÜR AHLAK VE DEĞER EREZYONU

Tarih tekerrür ediyor:

Siyasetin çirkinleştiği her dönemde, liderlerin aileleri hedef alınmış, hakaret ve iftiralarla yıpratılmaya çalışılmıştır. 

Oysa siyeset, fikir üretme ve millete hizmet etme sanatıdır. 

 Bu sanatın temelinde ahlak, adalet ve saygı olmalıdır.

Siyaset, toplumun ortak menfaatlerini korumak ve yönlendirmek adına var olan bir mekanizmadır. 

Ancak, özellikle son yıllarda siyasi arenada sert tartışmaların, hakaretlerin ve küfürlerin artması, siyasetçilerin ve toplumun ahlak anlayışını sorgulamamıza neden olmaktadır. 

Siyaset, fikirlerin çatıştığı ve demokratik tartışmaların yaşandığı bir alan olmalıdır. 

Son yıllarda yaşanan olaylar gösteriyor ki, siyasi rekabet giderek ahlaki sınırları aşan bir nefret söylemine dönüşüyor. 

Siyasetçiler, eleştiri yerine hakareti, tartışma yerine küfrü seçtiklerinde, sadece kendi seviyelerini düşürmekle kalmaz, toplumu da bu çirkin dile alıştırırlar.

Siyaset sahnesinde gördüğümüz en büyük sorunlardan biri, hakaretin bir tür propaganda yöntemi haline gelmiş olmasıdır. 

Bir kesim, liderini savunmak adına karşı tarafa küfür ve hakaret yağdırırken, diğer kesim de misilleme yaparak aynı üslubu benimsemektedir. 

Böylece, siyasi tartışmalar yapıcı olmaktan çıkıp, adeta bir mahalle kavgasına dönüşmektedir.

Eleştiri, demokratik toplumlarda bir haktır. 

Ancak, eleştiri ile hakareti birbirine karıştırmak, siyasetin seviyesini düşürmekten başka bir işe yaramaz. 

Hele ki, siyasetçilerin eşleri, çocukları, anne ve babaları üzerinden yapılan saldırılar, sadece siyasi ahlaksızlığın değil, insanlık değerlerinden uzaklaşmanın da bir göstergesidir.

Siyaset kişisel husumetlerin ve ahlaksızlıkların arenası değildir. 

Siyasetin dili, toplumun değerleri üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. 

Eğer siyasetçiler ve onların destekçileri, nefret dili yerine saygıyı ve seviyeli tartışmayı seçerse, Türkiye’de siyasi kültür daha sağlıklı bir zemine oturacaktır. 

Unutulmamalıdır ki, siyasetin ahlaksızlaşması, toplumun da çöküşüne zemin hazırlar. 

Bu yüzden, hakaretten ve küfürden arınmış, nezaket ve saygının egemen olduğu bir siyaset anlayışını hep birlikte inşa etmemiz gerekirken bugün, siyaset arenası seviyesiz saldırıların, iftiraların ve ahlaksız hakaretlerin mecrası haline gelmiş durumda. 

En vahimi de bu kirli dili yalnızca fanatik partizanlar değil, bizzat kamuoyuna mal olmuş, belediye başkanlığı, milletvekilliği gibi makamlar taşıyan kişiler de kullanıyor.

Ve tarih tekerrür ediyor: 

Büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleri kurucusu Gazi Mustafa  Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım’a edilen hakaretlerden Süleyman Demirel’e, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dan Selahattin Demirtaş’a, Ekrem İmamoğlu’na kadar nice siyasetçi ve ailesi benzer seviyesiz saldırılara uğradı.

Aile, insanın sığınacağı en kutsal limanı ve namusudur. Mahremiyeti hiç şüphesiz ki tartışmaya kapalıdır.

Bugün kim iktidarda veya muhalefette olursa olsun, değişmeyen tek şey, aciz siyasetçilerin ve fanatik destekçilerinin, siyasi rakiplerinin ailelerine dil uzatma alışkanlığıdır.

Bir insanın annesine, eşine, çocuğuna hakaret etmek, siyaset yapmak değil, siyaset tüccarlığıdır. 

Bir toplumun ahlaki çöküşü, önce dilde başlar; dilin çürüdüğü yerde, vicdan da susar, erdem de kaybolur.

Bu tür saldırılar, o kişilerin aslında ne kadar çaresiz, ne kadar fikirsiz olduklarını gösterir. 

Bir insan, eğer bir rakibini fikirleriyle alt edemiyorsa, onun ailesine saldırarak kendi çapsızlığını ilan etmiş olur.

Bugün siyasi kazanç uğruna bel altı vuranlar, yarın kendi aileleri aynı saldırılara maruz kaldığında hesap soracak yüzleri kalmayacaktır. 

Hakaret, iftira ve nefret diliyle zehirlenen siyaset, yalnızca siyasetçileri değil, toplumun tamamını çürütür. 

Bu seviyesizliği sıradanlaştıranlar, nefretin bir gün kendilerine döneceğini unutmamalıdır.

Ve yine  unutulmamalıdır ki, siyasi rekabet ne kadar sert olursa olsun, iftira ve küfür bir zafer aracı olamaz. 

Hakaretin hüküm sürdüğü bir siyaset, aslında kaybetmeye mahkûmdur; çünkü böyle bir ortamda fikirler değil, öfkeler yarışır.

Gerçek siyaset, halkın refahı için yapılan onurlu bir hizmettir. 

Devleti yönetenler, sadece ekonomik politikalarla değil, sergiledikleri tavır ve kullandıkları üslupla da toplumu şekillendirirler. 

Eğer nefret dili yaygınlaşırsa, sokaklar da, haneler de, vicdanlar da bundan nasibini alır. 

Oysa biz, kin ve nefretin değil, adaletin ve nezaketin hüküm sürdüğü bir ülke inşa etmek zorundayız.

Siyasetin ahlaksızlaşması, sadece siyasetçileri değil, tüm toplumu çürütür. 

Küfür, hakaret ve nefretle örülen bir dil, bir milleti ancak uçuruma sürükler. 

Bu yüzden, siyasi görüşlerimiz farklı olsa da, insanlık ortak paydamız olmalıdır. 

Fikirlerin yarıştığı, eleştirinin saygıyla yapıldığı, nezaketin siyasete yön verdiği bir kültürü hep birlikte inşa etmek zorundayız. 

Çünkü güçlü devletler, yalnızca ekonomileriyle değil, ahlaki değerleriyle de yükselir.

 Siyaset bir er meydanı olmalıdır; şerefli bir rekabet, fikirlerin, projelerin yarıştığı bir alan olmalıdır. 

Ailesine saldırılarak mağdur edilen her siyasetçi, aslında bu çürümüş düzenin kurbanıdır. 

Ve buna ses çıkarmayan, bunu kınamayan herkes de bu ahlaksızlığın ortakçısıdır.

Bugün karşıt görüşte diye bir siyasetçinin ailesine hakaret edenler, unutmasınlar: Siyaset geçicidir, ama insanlık baki kalır. 

Gün gelir devran döner, bugün alkışladığınız seviyesizlik yarın sizi hedef alır. 

İşte o zaman, keşke siyaseti bu kadar çirkinleştirmeseydik diyeceksiniz, ama iş işten geçmiş olacak.

Ve sonunda da  bu ahlaksız siyasetin faturası milletçe hepimize kesilecek…

LEYLA YILDIZ ATAHN



Okan Şengöz
27.03.2025 17:11:06
Bütün prensiplerin ışığı ahlaktır. Başta din sömürücüleri ve bilgisiz, kurnaz varoş insanları ülkemizi yaşanamayacak hale taşıdılar.